prof-dr-adem-apak-yazıları

Prof. Dr. Adem APAK

Hz. Peygamber’in (sav) Yahudi Asıllı Hanımı

Miladi 610 yılında Medine’de dünyaya geldi. Babası Medine’nin üç Yahudi kabilesinden biri olan Benî Nadîr’in reisi Huyey b. Ahtâb, annesi ise diğer bir Yahudi kabilesi Kureyza kabilesine mensup Berre bint Semev’el’dir. Safiyye (rah), evlilik yaşına gelince kabilesi Benî Nadîr’in ileri gelenlerinden Sellâm b. Mişkem ile evlendi. Bir süre sonra ondan boşanınca, Hayber’li Yahudi liderlerinden Kinâne b. Rebi’nin eşi oldu.[1]

Medineli Yahudi kabilesi Nadir oğulları, Uhud savaşının hemen ardından Hz. Peygamber (sav) şehirden uzaklaştırıldılar. Bunun sebebi, Nadîroğullarının Medine Sözleşmesi’nin onlara yüklediği sorumluluğu ihlâl etmeleri ve akabinde Hz. Peygamber’e (sav) karşı suikast girişiminde bulunmalarıdır. Zira Medine Sözleşmesi gereğince şayet şehirde yaşayan herhangi bir kişi, başka bir kabileden bir şahsı öldürürse, onun diyeti Müslüman olsun, Yahûdî olsun bütün Medinelilerin üzerine ortak borç kabul ediliyordu. Ancak Nadîr Yahûdîleri Müslüman muallimlere karşı gerçekleştirilen Raci’ katliamından kurtulan Amr b. Ümeyye ed-Damrî’nin (ra) dönüş yolunda Hz. Peygamber (sav) ile anlaşması bulunan Benî Âmir’den iki kişiyi öldürmesi sebebiyle onların yakınlarına ödenmesi gereken diyetten kendi paylarına düşeni ödemeye yanaşmadılar.[2] Daha sonra Allah Rasûlü’nün (sav) bu hususta gönderdiği elçileri kabul eden Yahûdîler diyet ödemeye razı olduklarını bildirerek Rasûlüllah’ı (sav) kendi yurtlarına davet ettiler. Hz. Peygamber (sav) ashâbıyla onların mahallinde bir evin duvarının kenarında dinlenirken ona karşı suikast düzenlemeye karar verdiler. Vahiy yoluyla Yahûdîlerin girişiminden haberdar olan Allah Rasûlü (sav) derhal bulunduğu yeri terk etti. Bunun ardından ashâbdan Muhammed b. Mesleme’yi (ra) Nadîrlilere gönderdi ve onlardan 10 gün içerisinde şehirden ayrılmalarını, aksi takdirde üzerlerine yürüyeceklerini haber verdi. Müslümanlara karşı mukavemet gösteremeyeceklerini anlayan Nadîrliler, Medine’den ayrılmaya karar verdiler.[3] Ancak şehirde bulunan münafıkların lideri Abdullah b. Ubey b. Selûl haber göndererek sabretmelerini, kendilerinin onlara yardıma geleceklerini bildirdi. Abdullah b. Ubey’in yardım vaadini duyan Yahûdîler yurtlarını terk etmekten vazgeçtiler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) 18 Rabîülevvel 4 (28 Ağustos 625) tarihinde onların kalelerini muhasara etti. Müslümanların muhasarasına karşı direnen Yahûdîler yaklaşık 15 gün devam eden kuşatma sonunda kendilerine herhangi bir yardımın da gelmediğini görünce teslim olmaktan başka çare bulamadılar. Hz. Peygamber (sav) Benî Kaynu­ka­lılar’da olduğu gibi, yanlarına sadece develerle taşıyabilecekleri mallarını almalarına müsaade ederek Nadîr oğullarının Medine‘yi terk etmelerine izin verdi.[4] Onlardan bir kısmı Şam’a giderken, büyük çoğunluğu ise Hicaz’da Yahudiliğin merkezi konumunda olan Hayber’e sığındılar.[5]

Medine’de sürekli olarak Müslümanlar aleyhine faaliyet içinde bulunan Hz. Safiyye’nin (rah) babası Huyey bu girişimlerini Medine’yi terk edip Hayber’e yerleştikten sonra da devam ettirdi. Öyle ki, Medine’de kalan son Yahudi kabilesi olan Kureyzalılar, Hayber Yahûdîlerine sığınmış olan Benî Nadîr reisi Huyey b. Ahtâb’ın girişimleri sonucunda Müslümanlarla yaptıkları sulhu Hendek savaşı devam ederken bozdular. Hâlbuki Medine Antlaşması’na göre, onların şehre saldıranlara karşı Müslümanlarla birlikte hareket etmeleri gerekiyordu. Yahûdîler sorumluluklarını yerine getirmek bir tarafa şehre hücum eden düşmanla Müslümanlar aleyhine işbirliği yapmaya yeltendiler. Neticede Müslümanlara karşı kılıçla mukavemet gösteren başta reisleri Nadîrli Huyey b. Ahtâb ile Hayberli Ka’b b. Esed olmak üzere pek çok Yahûdî erkek öldürülmüştür. Safiyye (rah) bu şekilde babasını kaybetmiş oldu. Ancak Hayber’de diğer Nadîrli Yahudiler yaşamaya devam ettiler.[6]

Hz. Peygamber (sav) Medine’de meskûn Yahûdî kabileleri sırayla şehirden uzaklaştırınca onlardan Nadîrliler daha ziyade Hay­ber’e sığınmışlardı. Bundan dolayı Hayber Müslümanlar için tekin olmayan bir merkez haline geldi. O kadar ki, buradaki Yahûdîler bir taraftan Medine’yi tehdit ederlerken, diğer taraftan da Mekke müşriklerinin Müslümanlara karşı gerçekleştirdikleri düşmanca hareketlerin, özellikle de Hendek savaşının teşvikçileri oldular.[7] Ayrıca Hendek savaşı esnasında Medine’de kalan tek Yahûdî kabile Benî Kureyza’yı Müslümanlara karşı kışkırtan ve onların anlaşmalarını ihlal etmelerine sebep olanlar da yine Hayber’de bulunan Yahûdîlerdir.

Hayberliler, Hendek savaşından sonra da Müslümanlara karşı düşmanlıklarına devam etmişler, bir taraftan Medine‘de bulunan münafıklarla işbirliği yaparken, diğer taraftan da Medine civarında bulunan Gatafan ve Fezâre gibi müşrik Arapları Müslümanlar üzerine saldırmaya teşvik etmişlerdi. Bu kışkırtmalar neticesinde müşrik Araplar, Medine topraklarına girmişler ve burada yakaladıkları Ebû Zerr el-Gifârî’nin (ra) oğlunu şehit ettiler. Ayrıca Hz. Peygamber’in (sav) develeri de dâhil olmak üzere buldukları hayvanları gasp ettiler. Müslümanların peşlerine düşmeleri sebebiyle saldırganlar aldıklarını bırakarak kaçtılar. Yaşanan bu gelişme, Hayber üzerine bir seferi kaçınılmaz hale getirdi.[8]

Hz. Peygamber (sav) Hudeybiye Musâlahası’nın ardından Medine şehir devletini tehdit eden Hayberlileri tamamen etkisiz hale getirmek amacıyla hazırladığı 1500 kişilik kuvvetle Hicretin 7. yılın Muharrem sonunda (Haziran 628) Medine’den hareket etti. İlk önce yol üzerinde daha önce Müslümanlara saldırı düzenlemiş olan Gatafan ve Fezâre gibi müşrik kabileler etkisiz hale getirildi.[9] Rasûl-i Ekrem (sav) bundan sonra Hayber kalesini muhasara altına aldı. Kuşatma devam ederken Simak adındaki bir Yahûdî kendisine emân verilmesi karşılığında Müslümanlara kale savunmasının zayıf tarafları hakkında bilgi verdi. Yaklaşık 20 gün süren kuşatma sonunda Hayber’in kaleleri tek tek fethedildi. (Muharrem-Safer 7/Mayıs-Haziran 628). Hayber esirleri arasında Benî Nadîr reisinin kızı, aynı zamanda Hayber Yahûdîlerinden Kinâne b. Rebi’in hanımı olan Safiyye bint. Huyey b. Ahtâb da bulunuyordu.[10]

Hayber fethi esnasında kocası öl­dürülen Hz. Safiyye (rah) de esir alınmıştı. Esirlerin Müslüman gazilere dağıtılması neticesinde Safiyye (rah), sahabeden Dihye b. Halîfe’nin (ra) payına düştü. Benî Nadîr’in hanımefendisi olduğu için Allah Rasûlü’nden (sav) başkasına verilmesinin uygun olmayacağı düşüncesiyle Dihye (ra) razı edilmek suretiyle Safiyye (rah), Rasûl-i Ek­rem’in (sav) hissesine ayrıldı. Huzuruna getirilen Safiyye’ye (rah) Hz. Peygamber (sav), müslüman olması halinde kendisiyle evleneceğini, müslüman olmadığı takdirde serbest bırakıp ailesine göndere­ceğini söyledi. Safiyye’nin (rah) İslâmiyet’i kabul etmesi üzerine onu azat etti, hürriyetine kavuşmasının da mehri olduğunu bildirdi. Hayber seferinin tamamlanmasından sonra Medine’ye dönerken bir konak yerinde onunla evlendi.[11]

Hz. Peygamber (sav), bütün savaşlarından sonra “mağlûplarla uzlaşma ve anlaşma” anlayışının bir gereği olarak buradaki Yahûdî topluluk ile Müslümanlar arasında olumlu bir irtibatın başlamasını temin maksadıyla bu hanım ile nikâhlanmaya karar vermişti. Sıradan bir kişinin eşi olmak yerine Müslümanların lideri ve peygamberi eşi olmak Safiyye (rah) için de bir teselli, aynı zamanda bir onur olmuştur. Nitekim Allah Rasûlü (sav) bir cariye statüsünde kendisine eş olmasına rağmen Safiyye’yi (rah) diğer hanımlarından hiç ayrı tutmamıştır. Düğün günü kabilesinin uğradığı zarar ve kayıplar konusunda kendisini teselli etmiş ve Müslümanları Hayberlilerle savaşmaya iten nedenleri ona açıklamaya çalışmıştır.[12]

Hz. Safiyye (rah) ibadete düşkün, yumuşak huylu, cesur ve cömert bir ha­nımdı. Sağlığında evini sadaka olarak bağışlamıştır. Ayrıca o, isyancılar Halîfe Osman’ın (ra) evini kuşattığında ona yiyecek götürmüş, bu­na engel olunması üzerine evinden Hz. Os­man’ın (ra) evine bir tahta uzatarak ona su ve yemek göndermeye devam etmiştir.[13]

Hz. Safiyye’nin (rah) yahudi bir aileden gelmesi Hz. Peygamber’in (sav) diğer hanımları arasında konu olmuş[14], Hz. Âişe (rah) ile Hz. Hafsa’nın (rah) bunu ima ederek kendilerinin Rasûlüllah (sav) ile ay­nı soydan geldiklerini söylemelerine üzül­müştür. Durumu Hz. Peygamber’e (sav) arz ettiğinde, Allah Rasûlü (sav) “Benden nasıl da­ha hayırlı olabilirsiniz ki eşim Muhammed, babam Hârûn, amcam Mûsâ’dır deseydin ya!” sözleriyle onu teselli etmiştir.[15] Hac yolculuğunda Safiyye’nin (rah) devesi hastalanınca Rasûl-i Ek­rem (sav) diğer bir hanımı Zeyneb bint Cahş’a (rah) yanında bulunan fazla develerden birini ona ver­mesini söylemiş, onun, “Yahudiye mi vere­ceğim?” demesi üzerine Hz. Peygamber (sav) üç aya yakın bir süre Zeyneb’in (rah) yanına git­memiştir.[16]  Yine Allah Rasûlü’nün (sav) son hastalığı sırasında Safiyye, “Keşke senin yerinde ben olsaydım” diye üzüntüsünü dile getirdiğinde diğer hanım­larının kaş-göz işaretiyle birbirlerine fısıldaşıp onu alaya aldıklarını fark eden Rasûlüllah’ın (sav) onları “ağızlarınızı yıkayınız, arkadaşınızı çekiştirdiğiniz için Allah’a yemin olsun ki, o sözlerinde samimiydi” demek suretiyle uyarmıştır.[17]

Hz. Safiyye (rah), Hicretin  50 yılının Rama­zan ayında (Ekim 670) veya 52’de (Eylül 672) Muâviye b. Ebû Süfyân’nın halîfeliği döneminde Medine’de vefat etti. Cenaze namazı­nı Medine valisi Saîd b. Âs  kıldırdı ve Baki’ Mezarlığı’na defnedildi.[18] Kendisinden on kadar hadis rivayet edilmiştir. Bunların birinde Buhârî ve Müslim ittifak etmişlerdir. Kendisinden, kardeşinin oğlu, iki kölesi Kinâne ile Yezid b. Mu’ab, İmam Zeyne’l-Âbidîn Ali b. Hüseyin, Müslim b. Safvân, İshâk b. Abdullah b. Haris ve bazı Tâbiîn hafızları hadis rivayet etmişlerdir.

Yapılan bütün işlerde insanları su-i zannına sebep olacak tavır ve hareketlerden kaçınılmasına dair aşağıdaki peygamber hadisi Hz. Safiyye’den (r.anha) rivayet edilmiştir:

Hz. Peygamber’in (sav) zevcesi Safiyye (rah), Ali b. Hüseyin’e şöyle haber verdi: Peygamber mescidde bulunuyordu. Kadınları da yanında idiler. Kadınlar, evlerine doğru yürüdüler. Peygamber, Huyey kızı Safiyye’ye hitaben:”Acele etme de seninle gideyim” dedi.

Safiyye’nin odası Umâme’nin evinde idi. Derken Peygam­ber Safiyye ile birlikte dışarı çıktı. Bu sırada Ensâr’dan iki kişi ile karşılaştı. Onlar Peygamber’e baktılar, sonra da ileri geçtiler. Peygamber onlara: “Buraya geliniz. Bu kadın, Huyey kızı Safiyye’dir” bu­yurdu. Onlar:

“Ya Rasûlallah, biz böyle bir şey düşünmeyiz” dediler. Hz. Peygamber:

“Şüphesiz Şeytan, insanın bedeninde kanın aktığı yerde akar. Ben, Şeytanın gönüllerinize bir şüphe atmasından en­dişe ettim” dedi.[19]

 

[1]     İbn Sa’d, VIII, 120; İbn Abdilberr, IV, 1871.

[2]     Vâkıdî, Meğâzî, I, 363-364; İbn Sa’d, II, 53; Belâzürî, Ensâb, I, 339.

[3]     Vâkıdî, Meğâzî, I, 364-368.

[4]     Haşr, 59/3.

[5]     Buhârî, Meğâzî 14; Vâkıdî, Meğâzî, I, 368-380; İbn Hişâm, III, 199-201.

[6]     Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr 12, Meğâzî 14, 30; İbn Hişâm, III, 251-253

[7]     Buhârî, Meğâzî 16; Belâzürî, Ensâb, I, 343

[8]     İbn Sa’d, II, 80-84.

[9]     Vâkıdî, Meğâzî, II, 638-643; İbn Hişâm, III, 344.

[10]    Buhârî, Meğâzî 38;Vâkıdî, Meğâzî, II, 673-675; İbn Hişâm, III, 344-345, 350-351, IV, 296.

[11]    Buhârî, Salât, 12; Meğâzî, 38; Nikâh, 68, Cihâd, 74; İbn Sa’d, VIII, 122-123; İbn Abdilberr, IV, 1872.

[12]    İbn Sa’d, et-Tabakât, II, 108, VIII, 127.

[13]    İbn Sa’d, VIII, 128.

[14]    İbn Mâce, Nikâh, 50.

[15]    Tirmizî, Menâkıb, 63; İbn Sa’d, II, 108, VIII, 127; İbn Abdilberr, IV, 1872.

[16]    Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 337-338; İbn Sa’d, II, 108, VIII, 127.

[17]    İbn Sa’d, VIII, 128.

[18]    İbn Sa’d, II, 108, VIII, 128-129; İbn Abdilberr, IV, 1872.

[19]    Buharî, İtikaf, 11-12. Ayrıca Ayşe Abdurrahman, Terâcimü Seyyidâti Beyti’n-Nübüvve, s. 367-374; Kazıcı, Ziya, Hz. Muhammed’in Aile Hayatı ve Eşleri, s. 299-304; Uraler, Aynur, “Safiyye”, DİA, XXXV, 474-475.

  • PAYLAŞ