Prof. Dr. Yunus Vehbi YAUZ



KAFAYI ÇALIŞTIRMAK

Prof. Dr. Yunus Vehbi YAVUZ

İslam dünyasında, başlangıçta toplumsal herhangi bir meselenin çözümü için kayıtsız şartsız bir şekilde içtihat etmek suretiyle toplum rahatlatılıyordu. Ancak, büyük mezhep imamlarından sonra mutlak anlamda içtihat durmuş, daha sonra tartışma konusu olmaya başlamış ve bu konuda maalesef olumsuz tavırlar ortaya konmuştur. Dolayısıyla, içtihat kapısı genişleyememiş, insanların himmetleri azalmış,  cesaretleri kırılmış ve belli bir süre sonra bu kapı kapanmıştır yahut içtihat kapısının kapalı olduğuna toplum inanmaya başlanmıştır. İslam dünyasının bugün içine düştüğü acıklı manzara bu olumsuz tavır sergileyen anlayışların sonucudur. Aslında içtihat; Müslümanların elinde toplumsal sorunların çözüme kavuşturulması, dolayısıyla hayatın yenilenmesi için çok güçlü bir metottur. Bunun özeti, toplumsal sorunların çözümünde kafa yorarak düşünce üretmek ve topluma çıkış yolları göstermekten ibarettir.

Gerçek anlamda düşünürlerin yetiştirilmesi, İslam dünyası için bir vecibedir. Her şeyden önce düşünen kafaların her yönden bağımsız olmaları gerekir. Bağımsız olmayanlar düşünür olamazlar. Çünkü belli kişi ya da guruplara mensup olanlar tam özgür değillerdir. Bunlar ancak, bağlı oldukları kişi ya da düşünce guruplarının düşündüklerini düşünebilirler. Yani düşünemezler, sadece taklitçi olurlar. Başka bir ifade ile başkalarının düşünce ürünlerini pazarlamakla meşgul olurlar. Düşünmenin en amansız düşmanı ise taklitçiliktir. Çünkü taklitçilik düşünmemek demektir. O halde, şunu ifade etmeliyiz ki, düşünmenin ilk şartı kafayı çalıştırmaktır. Kafayı çalıştırmanın birinci şartı da bağımsız ve özgür olmaktır.

İçtihat kapısı aslında kapanmış değildir. Şia’dan Zeydî ve Caferîlerde içtihat günümüze kadar devam etmiştir. Onlar içtihat kapısını açık tutmuşlar, bu sebeple tarih içinde sürekli olarak gelişme kaydetmişlerdir. Başlangıçta çok küçük bir azınlığı teşkil eden bu mezhepler içtihadın diri tutulması sayesinde kendilerini geliştirmişler, mensuplarını giderek çoğaltmışlardır. Çünkü gerek Zeydîlerde gerekse Caferîlerde her asırda yaşayan müçtehitleri taklit etmek vacip kabul edilmektedir.

Şu noktaya da işaret etmeliyiz ki; başlangıçta içtihat devlet işi idi. İlk müçtehitler devlet tarafından görevlendirilen sahabe ve tabiûn neslindendi. Hz. Peygamber’in içtihat izni verdiği iki sahabî Muaz b. Cebel ile İbn Mes’ud birer vali idiler. Bunlar aynı zamanda Medine site devletinin şura üyeleri idi. Hz. Ömer bir devlet başkanı idi. İbn Abbas bir vali idi. Bu gibi örneklerden anlaşıldığına göre; ilk müçtehitler resmi sıfatı haiz kişilerdi. Daha sonra yönetim biçiminin hilafetten saltanata dönüşmesi ile, içtihat olayı da inkıraza uğramış, dolayısıyla içtihat sivil inisiyatifin elinde kalmıştır. Hilafet döneminde üretilen içtihatların bereketiyle içtihat hareketi ancak Ahmed b. Hanbel’e kadar sürmüştür. Bundan sonra mutlak anlamda içtihat hareketi tarihe karışarak yerini taklide bırakmıştır. Kanaatimizce içtihat hareketinin yeniden canlanabilmesi için mutlaka ya bizzat devlet tarafından ya da toplum tarafından sivil kuruluşlar aracılığı ile desteklenmeli ve bağımsız kurum tarafından yürütülmelidir. Aksi durumda, İslam fıkhı canlılık kazanamaz, ölmüşlerin fıkhı olarak devam etmeye mahkûm olur. Bu noktaya ulaşıncaya kadar, ilim ve düşünce adamlarının ferdî gayretlerle bu boşluğu doldurma çabasını sürdürmelidirler.

Hayatın hangi alanında olursa olsun, düşünce üretmenin yolu olayların içinde bulunmak ve sürekli olarak kafaları çalıştırmaktan geçer. Bir fabrikanın yeterli ürün verebilmesi için nasıl gece gündüz demeden sürekli çalışması gerekiyorsa, toplumun sorunlarını çözmeyi kendilerine dert edinenler de olaylar hakkında kafalarını çalıştırarak düşünce üretmelidirler. Toplumu kurtarmanın yolu düşünceyi zenginleştirmekten, düşünceyi zenginleştirmenin yolu da kafayı çalıştırmaktan geçer. Bir radar çalıştığı zaman nasıl ki alanına giren cisimleri yakalıyorsa, çalıştırılan kafalar da düşünceleri yakalama imkânına sahip olurlar.

 Araştırmacılar, yazarlar, romancılar, fıkracılar, sanatçılar ve her mesleğe mensup olanlar kendi alanlarında eğer kafalarını sürekli çalıştırabilirlerse, bol miktarda üretim yapma şansını elde ederler. Böyle bir metodu uygulayabilenlerin hayat boyu hiç konu sıkıntısı çekmedikleri görülür. Düşüncenin zenginleştirilmesinin yolu budur. Toplumu zenginleştirmenin yolu budur. Kalkınmanın ve değişip gelişmenin yolu budur.

  • PAYLAŞ