Mîlâdî 595 yılında Mekke’de dünyaya geldi. Babası Hz. Ebû Bekir (ra), annesi Kuteyle (Katle) bint. Abdüluzzâ’dır. Hz. Âişe (rah) ile baba bir kardeştir. Hz. Ebû Bekir (ra) vasıtasıyla müslüman olanlar arasında ve ilk Müslümanlar içinde on sekizinci sırada yer alır. Zübeyr b. Avvâm (ra) ile evlenmiş ve ondan Abdullah, Urve, Münzir, Âsım ve Muhâcir adlarında beş erkek; Hadîcetü’l-Kübrâ, Ümmü’l-Hasan ve Âişe adlarında üç kız çocuğu dünyaya getirmiştir. Kocası Zübeyr (ra), Mekke devrinin sıkıntılı günlerinde Habeşistan’a hicret etmişse de Esmâ’nın (rah) bu hicrete katıldığına dair bir rivayete rastlanmamaktadır.[1]
Siyer kaynaklarından Esmâ’nın (rah) adı ilk defa, Hz. Peygamber’in (sav) hicret hazırlıklarını sürdürdüğü sırada zikredilir. Rasûl-i Ekrem (ra) hicret emrini alınca herkesin istirahata çekildiği öğle sıcağında Hz. Ebû Bekir’in (ra) evine gitmiş, onunla yalnız konuşmak istemiş, Hz. Ebû Bekir’in (ra) evde bulunan kızları Esmâ (rah) ile Âişe’nin (rah) sır saklamayı bildiklerini söylemesi üzerine onların yanında o gece hicret etme kararı verdiğini ve yanına yol arkadaşı olarak da kendisini seçtiğini açıklamıştır.[2] Hemen hazırlığa başlayan Esmâ (rah) ve Âişe (rah), deriden bir torbaya azık koyup bir kırbaya da su doldurdular, ancak kapların ağızlarını bağlamak için ip bulamayınca Esmâ (rah) babasının teklifi üzerine belindeki kuşağı (nitâk) çıkarıp ikiye böldü; bir parçasıyla azık torbasının, diğer parçasıyla da su tulumunun ağzını bağladı. Bundan son derece memnun olan Hz. Peygamber’in (sav) “Allah bu kuşağının karşılığında cennette sana iki kuşak versin” diye iltifat etmesi üzerine Esmâ (rah) bundan sonra “Zâtünnitâkayn” (iki kuşaklı) lâkabını almıştır. Bir başka rivayete göre ise Hz. Peygamber (sav) ve Ebû Bekir’in (ra) üç gün saklandıkları Sevr mağarasına geceleri yemek taşıyan Esmâ (rah), üçüncü gün mağarayı terk edip Medine’ye doğru yola çıkacakları sırada azık torbasının ağzını bağlayacağı ipi evde unuttuğunu anlayınca kuşağını ikiye bölerek kapların ağzını bağlamış ve bundan dolayı bu lâkapla anılmıştır.[3]
Bizzat Esmâ’nın (rah) anlattığına göre, hicret sırasında Rasûlüllah (sav) ile Hz. Ebû Bekir (ra) evden ayrıldıktan sonra aralarında Ebû Cehil’in de bulunduğu Kureyşli bir grup eve gelerek Esmâ’ya (rah) babasının nerede olduğunu sormuş, “Bilmiyorum” diye cevap vermesi üzerine Ebû Cehil ona bir tokat vurmuş, bu sebeple de küpeleri yere düşmüştür.[4]
Hz. Peygamber’le (sav) Ebû Bekir (ra) Medine’ye ulaştıktan bir müddet sonra Mekke’ye bazı şahıslar göndererek her iki ailenin de orada kalan fertlerini Medine’ye getirtmişlerdir. Bu sırada hamile olan Esmâ (rah) çetin bir yolculuktan sonra Kuba’ya vardıklarında Abdullah b. Zübeyr’i (ra) dünyaya getirmiş, Muhâcirlerin Medine’de doğan bu ilk çocukları Müslümanları çok sevindirmiştir. Zira Yahûdîlerin, Medine’ye göç eden Müslümanlara büyü yaptıkları ve bir daha çocuklarının olmayacağı, böylece nesillerinin tükeneceği yolunda bir söylentiyi yaymalarının ardından Abdullah’ın doğması, bu söylentinin doğru olmadığını ortaya koymuştur.[5]
Bazı kaynaklar, Esmâ’nın (rah) kocası Zübeyr (ra) ile birlikte Hz. Ömer’in (ra) halîfeliği döneminde gerçekleşen Yermük Savaşı’na katıldığını rivayet eder. Bu savaşta İslâm ordusu içinde kadınların da bulunduğu ve ordunun arka tarafında bir tepe üzerinde mevzilenmiş olan bu kadınların kılıç kullanmak suretiyle savaşa iştirak ettikleri, hatta bu hususta erkeklerle yarıştıkları bilinmektedir.[6]
Esmâ (rah), eşi Zübeyr’in (ra) kendisine sert davranmasını her fırsatta babasına duyurmasına rağmen Hz. Ebû Bekir (rah) kızına hep sabır tavsiye etmiştir. Ancak yine de bu evlilik devam etmemiş, Esmâ (rah) elli yaşlarında ve sekiz çocuk annesi iken kocasından ayrılmıştır. O, bir daha evlenmemiş, vefatına kadar oğlu Abdullah’ın yanında yaşamıştır.[7]
Esmâ (rah) doğrudan siyasete karışmamakla birlikte, halîfe kızı ve halîfe annesi olması, kocasının da siyasî hadiselerde hep ön planda bulunması, ister istemez onu da siyasetin tarafı olma konumuna getirmiştir. Nitekim Emevîlerin Irak valisi Haccâc karşısında yenilgiye uğramak üzere olduğu günlerde teslim olup olmama hususunda fikrine başvuran oğlu Abdullah’a 100 yaşlarındaki annesinin yapmış olduğu şu tavsiyeler aynı zamanda bir edebî vesika hüviyeti taşımaktadır: “Evlâdım, şerefinle yaşa, izzetinle öl; fakat kesinlikle esir düşme!… Sen kendini daha iyi bilirsin. Eğer doğru yolda olduğuna ve ona davet ettiğine inanıyorsan, yolunda devam et. Çünkü bütün taraftarların bu uğurda öldü. Benî Ümeyye oğlanlarının boynunla oynamalarına izin verme. Şayet bütün bunları dünya için yapıyorsan sen ne kötü bir kulsun. Bu takdirde kendini de birlikte çarpıştıklarını da helâk ettin demektir. Ancak doğru yolda olduğunu, fakat taraftarlarının desteğini çekmesi yüzünden zayıf düştüğünü mazeret olarak ileri sürüyorsan, bu ne hür insanların ne de din ehlinin yapacağı bir iştir. Allah aşkına dünyada daha ne kadar kalacaksın? Bu durumda ölüm daha güzeldir”.[8]
Abdullah b. Zübeyr’in (ra) Emevî askerleri tarafından öldürülmesinden sonra Haccâc’ın Esmâ’ya (rah) gelerek, “Anneciğim, size emîrülmü’minîn adına geldim; bir ihtiyacınız var mı?” diye sorması üzerine, “Önce ben senin değil, şu kazığın ucunda sallananın annesiyim. Hiçbir ihtiyacım da yok. Fakat bekle, sana Hz. Peygamber’den (sav) işittiğim bir hadisi nakledeyim. Rasûl-i Ekrem (sav), ‘Sakîf kabilesinden bir yalancı, bir de bozguncu çıkacaktır’ buyurmuştu. Gördük ki yalancı Muhtar es-Sakafîdir, bozguncu da sensin!” demiştir.[9]
Esmâ bint. Ebû Bekir (rah), oğlunun 14 Cemâziyelevvel 73’te (1 Ekim 692) öldürülmesinden birkaç gün sonra Mekke’de vefat etti. Kadın Muhâcirler içinde en son ölen sahâbî olarak bilinen Esmâ’nın (rah) ileri yaşlarında gözüne perde inmişse de aklî dengesi hiç bozulmamıştır.[10]
Esmâ bint. Ebû Bekir (rah), kendisinden başka babası, dedesi, oğlu (Abdullah) ve kocası sahâbî olan nâdir şahsiyetlerdendir. Rasûl-i Ekrem’e (sav) çok yakın olan bir aileye mensup bulunduğu için kültürlü ve itibarlı bir ortamda yetişen Esmâ (rah), İslâmiyet’i en iyi anlayan ve yorumlayanların başlarında yer alır. Hicretin ilk yıllarında malî sıkıntı içinde olan ailesinin bir tek at ile evlerine 5 km. uzaklıkta Hz. Peygamber’in (sav) iktâ ettiği bir hurma bahçesi dışında hiçbir varlığı yoktu. Atın bakımı, evin ve bahçenin bütün işleriyle ilgilenen Esmâ (rah), bir gün sırtında hurma taşırken yolda bir kalabalık içerisinde Hz. Peygamber’le (sav) karşılaştı. Rasûl-i Ekrem (sav) Esmâ’yı (rah) bu halde görünce onu terkisine almak istediyse de, Esmâ (rah) razı olmadı. Daha sonra Hz. Ebû Bekir’in (ra) kendisi için bir hizmetçi bulmasına çok sevinen Esmâ (rah) elinin rahatlamasından dolayı hürriyetine kavuşmuş gibi olduğunu belirtmiştir.[11]
Câhiliyye devrinde babasından boşanan, daha sonra da İslâmiyet’i kabul etmeyen annesi Kuteyle yıllar sonra ziyaretine geldiği zaman Esmâ (rah) onun müslüman olmadığını düşünerek kendisini evine alma hususunda tereddüt etmişti. Durumu Hz. Peygamber’e (sav) bildirince, “Allah, din uğrunda sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmenizi ve onlara karşı âdil davranmanızı yasaklamaz. Doğrusu Allah âdil olanları sever” (Mümtehine 60/8) mealindeki âyet nâzil olmuştur.[12]
Esmâ (rah), Hz. Peygamber’in (sav) bir kısım hadislerinin gelecek nesillere ulaştırılmasında önemli rol oynamıştır. İlk Müslümanlardan oluşunun yanında Rasûl-i Ekrem’e (sav) çok yakın bir aile çevresinin içinde yer alması ve uzun bir ömür sürmesi onu zengin bir kültür birikimine sahip kılmıştır. Bu birikimini yakın çevresi çok iyi değerlendirmiş, özellikle iki oğlu Abdullah ve Urve, erkek torunları Abdullah b. Urve ve Abbâd b. Abdullah, kız torunu Fâtıma bint. Münzir b. Zübeyr, oğlunun torunu Abbâd b. Hamza b. Abdullah, ayrıca ünlü sahâbîlerden Abdullah b. Abbâs, Ebû Vâkıd el-Leysî, sahâbî olduğu söylenen Safiyye bint. Şeybe, Tâbiîlerden Muhammed b. Münkedir, Abdullah b. Zübeyr’in kadısı İbn Ebû Müleyke gibi kişiler kendisinden hadis rivayet etmişlerdir. Esmâ’nın (rah) naklettiği hadisler, Kütüb-i Sitte başta olmak üzere çeşitli hadis kitaplarında yer almaktadır. Kütüb-i Sitte müellifleri içinde Esmâ bint Ebû Bekir’e (rah) dair haberleri ve ona ait rivayetleri eserinin elli üç yerinde zikretmek suretiyle en geniş şekilde değerlendiren muhaddis Buhârî olmuştur. Onun naklettiği hadis ve haberler muhtevaları bakımından incelendiğinde, bunların ana hatlarıyla hicret başta olmak üzere bazı olaylara ışık tutan haberlere; cömertlik, kıyafet, yeme içme ve kadınlarla ilgili hükümlerle bir kısım ibadetlere dair olduğu görülür.[13]
[1] İbn Sa’d, VIII, 249-250; İbn Abdilberr, IV, 1781-1782.
[2] İbn Hişâm, II, 124-126.
[3] Belâzürî, Ensâb, I, 260-261; İbn Abdilberr, IV, 1782.
[4] İbn Hişâm, II, 131-132.
[5] İbn Abdilberr, III, 905-906.
[6] İbn Sa’d, VIII, 253.
[7] İbn Sa’d, VIII, 251.
[8] Taberî, VI, 174-175, 186-191.
[9] Müslim, Fedâil,229; İbn Sa’d, VIII, 253; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, III, 244-245.
[10] İbn Sa’d, VIII, 255; İbn Abdilberr, IV, 1782-1783.
[11] İbn Sa’d, VIII, 250-251.
[12] Buhârî, Edeb, 7.
[13] Ayrıca bk. Yardım, Ali, “Esmâ bint Ebû Bekir es-Sıddîk”, DİA, XI, 402-404.